A Few Of The Selected Works
Yeni Yazılar

OA
Ters Taklayla Başka Boyuta Geçerim, Derdim Değil
“Soğuğa karşı koymanın yolu ne? Soğuktan daha soğuk olmak.” Bu cümle geçtiği anda, The OA’in delisi olacağımı anladım. (Bizde halk arasındaki karşılığı ‘çivi çiviyi söker’ olabilir. Neticede yaşamın işleyiş kuralları evrensel. Tüm ırklar aynı durumları gözlemleyebiliyor be bebişim.) Sakın öyle hemen, ‘Aaa OA de ne demekmiş’ demeyin; çünkü basit gibi görünen bu sorunun dizide müthiş varoluşsal bir yanıtı var.
Dönüvereydiniz be hacı
Son zamanlarda dünyanın farkındalık ve frekans düzeyi en yüksek senaristleriyle çalıştığından şüphelendiğim Netflix’in son baş yapıtı The OA, kaybolduktan yedi sene sonra eve dönen Praire (yani OA)’nin başına gelen halleri manevi arayışta olan bir grup insana, aslında dört kişiye anlatışını konu alıyor. Ama mesele şu ki; bu haller ölümle yaşam arasında, bir tek ‘near death experience’ (ölüme yakın tecrübe) durumunu yaşamış kişilerin anlayabileceği türden. Birkaç dakika için gerçekten öldükten sonra özel yeteneklerle dirilen bu kişiler, ölümden sonra yaşam var mı sorusuna belki de ‘var, hem de buradakinden bile daha’ diye yanıt vererek ahiret, öbür dünya gibi tüm zamanların en büyük muammasına bir cevap oluyorlar. Hakikaten, bir düşünsenize; insanlık tarihinin başından beri milyarlarca ama milyarlarca insan öldü. Hepsi, şimdi bizim bilmediğimiz ‘ölümden sonra ne oluyor bro?’ sorusunun yanıtını biliyor ama maalesef bir tanesi de geri dönüp bize söyleyemiyor. Bir kişi ama tek bir kişi dönüp de ‘şöyle böyle’ deseydi, işler çok fena değişebilirdi. Bunu bir bilebilseydik; ne denli rahatlayacağımızı ve yaşama dair tüm paradigmaların nasıl yerinden zıplayacağını hayal dahi edebiliyor musunuz? Beynim bu noktada ufak ufak yanmaya başlıyor.
Baya Baya Kuşu Yuttu
‘Ölüp ölüp dirilmek’ deyiminin gerçek bir karşılığını yaşayan bu kişiler, hayatını bu konuya adamış bir bilim adamının onlar için hazırladığı, araları camdan duvarlarla ayrılmış hücrelerde tutsak olarak bir arada yaşıyorlar. Binlerce kez ölüp, binlerce kez hayata geliyorlar. Minik ama yorucu seyahatler. Git gel. Git gel. Her ölümde aynı yere gidiyor, yıldızlardan dünyadaki resimlerine bakıyorlar. Bir sarı kuş yutuyor bir gün Praire, bir kuş ki; sonunda anlıyor: Tüm bu yaşananları anlaması için Praire’in önce o kuşa, yani içine kulak vermesi lazım. Fikrimce bu kuş, kişinin özünü, gerçek benliği sembolize ediyor. Öyle durduk yerde kanarya yutmuyor yani kız. Ve ona esas adını, ‘OA’yi de işte bu kuş fısıldıyor. Başta sormanız muhtemel olan sorunun yanıtını yazının sonunda böylece vermiş oldum.
Ters Taklayla Hooop
Sarılmanın acıya sınır çizgisi çektiği için insanlara iyi geldiğini de OA’den duydum, gecede ateş, günde güneş olmanın doğru tavır olacağını da yine o fısıldadı. ‘Bu ülkeden nereye gideriz, bu dünyadan cacık olmaz değil mi?’ gibi her gün 739 kez sormak zorunda kaldığımız soruların en azından şimdilik bir sezon ve sekiz bölümlük bir yanıtı var: Çünkü alternatif zaman boyutları var şekerim, görünmez ırmaklar gibiler onlar, sadece bir tünel açmayı başarıp o ırmağa atlamaya gönüllü olmak gerekiyor. Böyle bir şansım olsa havada ters taklayla atlar, çıkar çıkar bir daha atlardım şahsen. Ne varsa görmediğimiz şu evrene dair, görelim görelim artık yahu! Şöyle bir yaşar, geri geliriz. Nasıl olsa bu eski ve yıpranmış dünya, bizim zaten hep adresimiz.